28 Eylül 2016 Çarşamba

SAHİLİ MERAK EDEN CESUR BALIK

Florya sahili, gecelerden bir gece sırtımı şehrin karmaşasına dönüp karşı yakanın ışıklarının denize vuruşunu izlemeye koyuldum. Arkamda akan hayattan kopuk denizle baş başa kalmak, bu sakin sessizlik duygusu paha biçilemez. Kıyıdan biraz uzaktaki parktan çocukların salıncak sırası kavgasını işitiyorum. Devasa, "AVM" adı altında tüketimi pompalayan, izole yaşamı dayatan bu kapitalist çarkın içine sığmayan, hala sahilde parkta oynayan çocukların sesini duymak tatlı bir melodi gibi geliyor kulaklarıma.

Hemen yan tarafımda, denizin böğrüne saplanmış, set oluşturmuş koca kaya bloklarının üzerinde, karanlıktan faydalanıp öpüşen yeni sevgililer sarmaş dolaş oturuyor. kız kendini daha kadınsı hissedebilmek için idare edebileceğinden daha yüksek puntolu bir ayakkabı giymiş, kayalara çıkmaya çalışıyor, baya ilginç bir görüntü ve deli bir ironi.

Gecenin karanlığında denizi öyle dalgın izlerken "plop" diye bir balık atlıyor geceyi yırtıp. Bu cesur balığın su yüzüne böyle birden atlaması bir anda insanı ürkütmüyor değil hani. Ama bir yandan da enerji veriyor insana, hayal kurduruyor. En azından bana.

Kendime benzetiyorum bu çılgın balığı. "Off yeter ya" deyip bir kuyruk çırpış ile kendi dünyasının dışında neler oluyor diye bakıyor sanki sahile. Ne görmeyi umuyor acaba, neyi merak ediyor? Mesela karaya çıkıp halkın arasına karışıp çarşı pazar gezmeyi mi, gün batımında dünyanın nasıl göründüğünü mü, araba sürmenin nasıl bir zevk olduğunu mu, film izlemenin, müzik dinlemenin, bir oğlanla ya da kızla el ele tutuşmanın, öpüşmenin nasıl bir duygu olduğunu mu? Öyle zıplayıp sahile bakarken aklından geçen nedir, onu tetikleyen şey ne? Düşündüm de, ben bir balık olsam kesin şu sahile göz atan balık gibi olurdum. Böyle karşıdan bakınca kocaman uçsuz bucaksız, kapkara bir su birikintisi gibi görünen denizin altında akan hayat nasıl acaba? Bu cesur balık neden atladı ki suyun yüzüne, uykusu mu kaçtı, hayatını sıkıcı mı buldu renk mi katmak istedi? Düşünüyorum da tam şu saatte bu kapkara suya ben başımı sokup bakacak cesarete sahip miyim?

Denizin altında yüzen binlerce balık varken neden birkaç tanesi bakıyor yeryüzüne? Çünkü onlar istediklerini hayata geçiren cesur balıklar ve korkusuzlar.

Korkmayın, cesur olun, göze alın. Hayatınız size verilmiş bir armağandır keyfini çıkarın.

22 Eylül 2016 Perşembe

UFUK ÇİZGİSİNE UZANMAK



Ben ufuk çizgisinde yatay durabiliyorum. Siz yapabiliyor musunuz?
Denize girdiğimde şapada şupada kulaçlar atıp "vay be ne şahane yüzdüm" deyip belli bir derinliğe geldikten sonra kollarımı yana açıp yüzümü ve gövdem göğe bakacak şekilde uzanırım suya. Denizle gök arasında en şahane arafı yaşarım.
Önceleri kulağıma su kaçacak diye debelenir beceremezdim yatay durmayı. Uzun çalışmalar sonucunda başardım. İşte o anlarda insan gerçekten "EUREKA" diye bağırmak istiyor. Arşimet ağabeyimizi de böylece anmış olalım.

Deniz sizi öyle güzel kucaklar ve kaldırır ki, sanki havada asılı kalmış uçuyormuş gibi hissedersiniz. O an denizin yüzünde ufuk çizgisinde, suya teslim olmuş ve bundan acayip keyif alır halde bulursunuz kendinizi.
Soyutlanmışsınızdır. Su kulaklarınızı dış seslere kapatır. Orada sadece gökyüzü, deniz ve siz varsınızdır. Sanki zaman durmuş da siz o zamanın içinde asılı kalmış gibisinizdir. Bence o an ruhu dinlendiren eşsiz anlardan biridir. Her şeyin dışında, kendi içinizde kalmışsınızdır. Deniz şefkatli bir anne gibi sizi koynuna yatırır.


Huzur kolay bulunan bir şey değildir. O yüzden size huzuru hissettiren her şeyi bolca yapın hayatınızda. Ertelemeyin, yaşayın gitsin.

11 Eylül 2016 Pazar

MACHIAVELLI



Korku uyandırmak, sevilmekten daha güven vericidir.
Herkes senin nasıl göründüğünü bilir ama çok az insan hisseder.
Adalet daima güçlüden yanadır.

İnsan istedimi pişman olmaya daima zaman bulur.
İnsanlar ya korktukları yahut gıpta ve haset ettikleri şeyden nefret eder.
Günahı vücut değil, irade işler.

KALEM



Yarın yaşayacak mıyım bilmediğimden, yaşarken yazmak istiyorum.
Mesela şahane bir pembe kalemle yazıyorum (tabii siz burada o duyguyu ve rengi yaşayamıyorsunuz yazık ki). Çok akıcı kalem, kalem değil de sanki senkronize yüzme yarışmasındaki minik Çinli kız kadar kıvrak, adeta bir kuğu gibi akıyor sayfanın üzerinde öyle belirgin, öyle vakur ve iz bırakarak.
Bence kalem çok güçlü bir şey, elinize aldığınızda parmaklarınızın arasında dans eden kalem sizin beyninizin derinliklerinden geçen şeyleri, aslında sizi kağıda yansıtan şahane bir aracı kurumdur.
Kalem sanki mürekkebi içine çekip kendini doldurmuş, sizin onu fark edeceğiniz ya da ihtiyaç duyacağınız anın gelmesini sessizce olduğu yerden bekler. Belki yıllarca farkına varmazsınız, çalışma masanızda, kalemliğinizde, çantanızda, çekmecede, cebinizde onu kullanacağınız o anı bekler.

Sizi sorgulamaz. "Neden beni fark etmiyorsun?" demez. "İçim çok dolu şiştim." demez. "Hey beni çantana atalı ya da kalemliğine koyalı iki yıl oldu, benimle ilgilenmeyeceksen ben gidiyorum sen hayırdır?" demez. "Biraz daha kullanmazsan içim kuruyacak, tükenmezdim ama tükenmek üzereyim" demez.
Bence bu çok içi dolu ve vakur bir duruştur. O sadece onu fark etmenizi bekler ya da ona ihtiyaç duymanızı. Düşünmeyen insan nasıl yazabilir ki? Düşündüğünüz şeyleri sonsuzlaştırmak için sihirli bir değneğe ihtiyacınız vardır.
Şimdi bence bakın etrafınıza, sizin onu bulmanızı bekleyen ne kadar çok sihirli değneğiniz varmış, değil mi? Alın bir tanesini elinize ve ölümsüzleştirin şimdi, şu anda olduğunuz anı.
Kalemsiz bir beyaz sayfa her zaman boş bir beyaz sayfa olarak kalır.

AFORİZMİKLER



İnsan zihni olasılık içeren şartları değiştirebilir.

Yumuşak karnımıza saplanan oklardandır içimize kapanmamız.

Birinin karakterini sınamak istiyorsan, ona güç ver.



Düşmekten korkan, düşmekten kurtulur.


Size bir durumla ilgili fikriniz sorulduğunda cebinizde hazır iki olasılık sorusu vardır:



    1- Gönlünü mü alayım ?
    2- Gerçekleri mi söyleyeyim ?

KIRMIZI KORDELYA'YI AÇALIM

Her gün size verilmiş bir armağandır. Gözünüzü açıp uyandığınızda, etrafınızdaki dünyayı görebiliyorsanız, ellerinizle uyku mahmuru gözlerinizi ovuşturabiliyorsanız, yatağınızda gerinirken pencerenize konan kumrunun sesini duyabiliyorsanız, çiçekleriniz rengarenk, yapraklarını güneşe doğru dönmüşse pencerenizde, dantel perdeyi havalandıran rüzgar öpüyorsa yanaklarınızdan ve hayata geçmeyi bekleyen hayalleriniz varsa heybenizde sizden daha mutlusu olabilir mi?

Şimdi yavaşça uzanın, size sunulan tekrarı ve eşi benzeri olmayacak hediyenizi açmaya. Çünkü orada içini sizinle yaşayıp doldurmak isteyen tazecik 24 saatiniz beklemekte.


Hayallerinizden ve cesaretinizden asla vazgeçmeyin.