11 Eylül 2016 Pazar

KALEM



Yarın yaşayacak mıyım bilmediğimden, yaşarken yazmak istiyorum.
Mesela şahane bir pembe kalemle yazıyorum (tabii siz burada o duyguyu ve rengi yaşayamıyorsunuz yazık ki). Çok akıcı kalem, kalem değil de sanki senkronize yüzme yarışmasındaki minik Çinli kız kadar kıvrak, adeta bir kuğu gibi akıyor sayfanın üzerinde öyle belirgin, öyle vakur ve iz bırakarak.
Bence kalem çok güçlü bir şey, elinize aldığınızda parmaklarınızın arasında dans eden kalem sizin beyninizin derinliklerinden geçen şeyleri, aslında sizi kağıda yansıtan şahane bir aracı kurumdur.
Kalem sanki mürekkebi içine çekip kendini doldurmuş, sizin onu fark edeceğiniz ya da ihtiyaç duyacağınız anın gelmesini sessizce olduğu yerden bekler. Belki yıllarca farkına varmazsınız, çalışma masanızda, kalemliğinizde, çantanızda, çekmecede, cebinizde onu kullanacağınız o anı bekler.

Sizi sorgulamaz. "Neden beni fark etmiyorsun?" demez. "İçim çok dolu şiştim." demez. "Hey beni çantana atalı ya da kalemliğine koyalı iki yıl oldu, benimle ilgilenmeyeceksen ben gidiyorum sen hayırdır?" demez. "Biraz daha kullanmazsan içim kuruyacak, tükenmezdim ama tükenmek üzereyim" demez.
Bence bu çok içi dolu ve vakur bir duruştur. O sadece onu fark etmenizi bekler ya da ona ihtiyaç duymanızı. Düşünmeyen insan nasıl yazabilir ki? Düşündüğünüz şeyleri sonsuzlaştırmak için sihirli bir değneğe ihtiyacınız vardır.
Şimdi bence bakın etrafınıza, sizin onu bulmanızı bekleyen ne kadar çok sihirli değneğiniz varmış, değil mi? Alın bir tanesini elinize ve ölümsüzleştirin şimdi, şu anda olduğunuz anı.
Kalemsiz bir beyaz sayfa her zaman boş bir beyaz sayfa olarak kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder