Yarın yaşayacak mıyım
bilmediğimden, yaşarken yazmak istiyorum.
Mesela şahane bir
pembe kalemle yazıyorum (tabii siz burada o duyguyu ve rengi yaşayamıyorsunuz
yazık ki). Çok akıcı kalem, kalem değil de sanki senkronize yüzme yarışmasındaki
minik Çinli kız kadar kıvrak, adeta bir kuğu gibi akıyor sayfanın üzerinde öyle
belirgin, öyle vakur ve iz bırakarak.
Bence kalem çok
güçlü bir şey, elinize aldığınızda parmaklarınızın arasında dans eden kalem
sizin beyninizin derinliklerinden geçen şeyleri, aslında sizi kağıda yansıtan
şahane bir aracı kurumdur.
Kalem sanki
mürekkebi içine çekip kendini doldurmuş, sizin onu fark edeceğiniz ya da ihtiyaç
duyacağınız anın gelmesini sessizce olduğu yerden bekler. Belki yıllarca farkına
varmazsınız, çalışma masanızda, kalemliğinizde, çantanızda, çekmecede,
cebinizde onu kullanacağınız o anı bekler.
Sizi sorgulamaz. "Neden beni fark etmiyorsun?" demez. "İçim çok dolu şiştim." demez. "Hey beni
çantana atalı ya da kalemliğine koyalı iki yıl oldu, benimle ilgilenmeyeceksen
ben gidiyorum sen hayırdır?" demez. "Biraz daha kullanmazsan içim
kuruyacak, tükenmezdim ama tükenmek üzereyim" demez.
Bence bu çok içi
dolu ve vakur bir duruştur. O sadece onu fark etmenizi bekler ya da ona ihtiyaç
duymanızı. Düşünmeyen insan nasıl yazabilir ki? Düşündüğünüz şeyleri
sonsuzlaştırmak için sihirli bir değneğe ihtiyacınız vardır.
Şimdi bence bakın
etrafınıza, sizin onu bulmanızı bekleyen ne kadar çok sihirli değneğiniz varmış, değil mi? Alın bir tanesini elinize ve ölümsüzleştirin şimdi, şu anda
olduğunuz anı.
Kalemsiz bir beyaz
sayfa her zaman boş bir beyaz sayfa olarak kalır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder